Sosyal Sermaye-3
2 Mayıs

Sosyal Sermaye-3

Ali AÇIKGÖZ
Yönetim Danışmanı
ali@netika.com.tr

Sosyal Sermayenin Unsurları

Sosyal sermayenin ana teorisyenlerinin  tanımlarından da görüleceği gibi, sosyal sermaye bazı unsurların bir araya gelmesinden oluşan bir kavramdır. Bu unsurlar sosyal sermayenin oluşmasını ve gelişmesini sağlarlar ve aynı zamanda birbirleri ile etkileşim halindedirler.
Genelde tek boyutlu bir kavram olarak ele alınıp çalışılmış olunmasına rağmen, gittikçe artan bir şekilde sosyal sermayenin çok boyutlu bir kavram olduğu kabul edilmektedir.

Muthuri ve diğerleri çalışmalarında çok sayıda yazara atıfta bulunarak sosyal sermayenin, ağlar, güven ve normlar gibi unsurlara sahip olduğuna işaret etmektedirler.
Bunun yanı sıra kavramı farklı unsurlarla ele alan yazarlarda vardır. Örneğin Narayan ve Cassidy, grubun nitelikleri, genelleştirilmiş kurallar, birliktelikler, girişkenlik, komşularla bağlantılar, gönüllülük ve güven olmak üzere sosyal sermayeyi yedi unsur olarak ele ele almışlardır.
Sosyal sermaye ile ilgili çeşitli göstergelerin tanımlanabileceğini ifade eden Grootaert ve Bastelaer, üç gösterge önerisinde bulunmuşlardır. Bunlar, yerel birlikler ve ağlara üyelikler, güven ve normlara bağlılık göstergeleri ve birlikte hareket edebime göstergeleri.
Literatür incelendiğinde konu ile ilgili hemen çoğu yazarın üzerinde hemfikir oluğu unsurlar; ağlar, güven ve normlardır.


1- Ağlar
Bourdeiu, Coleman ve Putnam sosyal sermayeyi tanımlarken genel olarak sosyal ağlara önemli vurgu yapmakta ve tanımı ağlara dayandırmaktadırlar. Neticede sosyal sermaye, bireyler, gruplar ve gruplar arası kurulan bağlantılarla ilişkilidir. Bundan dolayı gerek konunun öncü yazarları gerekse onların ardılları tarafından yapılan tanımlar sosyal ağlar üzerinden yapılmıştır. 
Bourdeiu, uzun süreli iletişim ağlarına sahip olmaya bağlı gerçek ve potansiyel kaynakların bütünü olarak sosyal sermayede ağların önemine işaret etmektedir. Coleman, sosyal sermayenin ağlara katılımın ortak bir sonucu olduğunu işaret etmektedir. Benzer şekilde Putnam’da sosyal sermaye tanımı yaparken ağlara atıf yapmaktadır. Toplumun etkinliğini artıran güven, normlar ve ağlar gibi özellikler olarak tanımlamıştır. Putnam’a göre, aksi durumda, yani toplumdaki bağların azalması durumunda, toplumun sosyal sermayede bir azalma yaşanacaktır. 


Çoğu yazarın sosyal sermayenin kavramsallaştırmasında başlangış noktalarından biri olan sosyal ağlar, norm ve güven kavramlarında olduğu gibi zaman zaman sosyal sermayenin bir girdisi bazen de bir sonucu olarak ele alınmaktadır. Aynı şekilde literatürde sosyal ağların sosyal sermaye üzerinde etkisi olan bir unsur olup olmadığı konusunda da ortak görüş olmamakla birlikte Coleman, ancak yoğun ağların varlığında sosyal sermayenin ortaya çıkabileceğini ileri sürmektedir. Benzer şekilde Burt de kendisinin “yapısal boşluklar” olarak isimlendirdiği bağların belirli biçimlerinin eylem ve hareketliliği kolaylaştırdığını ileri sürmektedir.
 Bir ağın üç ana bileşenden meydana gelmektedir. Aktörler, aktörlerin birbirleri ile olan ilişkileri ve ilişkiler bütününden ortaya çıkan yapı. 

Nihai olarak, sosyal sermayenin oluşturulması, sürdürülmesi ve geliştirilmesi ağların varlığına ve niteliğine, bu ağların yoğunluğuna ve genişliğine, sürdürülebilirliğine bağlıdır.  Ağların sosyal sermayeyi oluşturabilmesi için harekete geçiyor olması gerekir. Ağların etkinliği zayıf ise beklenen çıktıları veremeyeceğinden, sosyal sermaye üretimine katkıda bulunması beklenemez.


2- Normlar
Normlar, toplumdaki ilişkiler ile sağlanan ahlaki yargı ve standartları belirleyen, kişileri ahlaki eylemlere sevk eden etkili,  kişilerin ve grupların davranışlarının nasıl olması gerektiğini ortaya koyan ve yaptırımlarla desteklenen ortak kurallar seti olarak tanımlanabilir. Normlar sosyal sermayenin ortaya çıkmasında önemli bir yere sahiptir. Normların sosyal sermayeyi yaratma kapasitesi ise, onun toplumun yararı için bireylerin kendi çıkarlarından vazgeçmeyi öngörmesinden kaynaklanmakta, sosyal destek, statü, onur ve bunun gibi diğer ödüllerle desteklenen normlar, insanların kamu yararını gözetmesini gerektirmekte ve insanlar arasındaki bağları güçlendirmektedir.

Sosyal sermayenin önemli bileşenlerinden biri de normlardır. Putnam ve Coleman sosyal sermayenin oluşması için normların vazgeçilmez unsur olduğunu ifade etmişlerdir. Konu ile ilgili tüm yazarlar tarafında da tanımlandığı üzere, Woolcock ve Narayan tarafından da tanımlanan, insanların bir arada hareket etmesini sağlayan ağlar ve normlar, görüleceği gibi, sosyal sermayede normlar ve ağlar anahtar nitelik taşımaktadır.

Sosyal sermayeyi üreten ve güveni yaratan bir faktör olarak normlara literatürde verilen önemi, Putnam’ın çalışmalarında da görmek mümkündür. Putnam’a göre normlar, herkesi kurallara uyulacağı şeklinde bir beklentiye sokacak, bu beklenti de sosyal sermayenin üretimini ve sürdürülmesini kolaylaştıracaktır. Ancak normları sosyal sermaye tartışmalarının odağına konumlandıran asıl yazar Coleman’dır. Coleman normların mevcut ve etkin oldukları zaman sosyal sermayenin güçlü bir biçimi olduğunu düşünmektedir. Coleman’a göre normlar, özellikle güçlüyse, bir toplulukta sosyal sermaye üretilebilmesi ve sürdürülebilmesi daha kolay olacaktır.

Ayrıca sosyal sermayenin üretilmesi ve sürdürülebilir olması için önemli olan, genelleşmiş karşılıklılık normlarıdır. Bu normlar, ilişkilerde denklik olup olmadığının önemli olmadığını ifade etmektedir. Putnam normlardan bahsederken, özellikle karşılıklılık üzerinde durmaktadır. Bunun sosyal sermayede önemine işaret ederek iki tür karşılıklılıktan söz etmektedir: dengeli(özgül) ve genellenmiş (yaygın) karşılıklılık.

3-Güven
Güven çoğunlukla herkes tarafından anlaşıldığı düşünülen ancak tanımlama ve izahat gerektiğinde güçlük çekilen bir kavramdır. Güven kavramı ile ilgili çok farklı tanımlar yapılmış olmasına rağmen ortak bazı noktalarda buluşulduğu da söylenebilir.

Güven, insanların çevrelerindeki dünyayı nasıl değerlendirdiğinin bir ifadesi gibi görünüyor, çünkü belirli bir toplumdaki güven istatistikleri bazen hızla artıyor veya azalıyor ve bu durum dış dünyadaki varyasyonlara bir cevap gibi görünüyor.

Griffin güveni, riskli bir durumda arzulanan bir amcı başarmak için, bir nesnenin harhangi bir özelliğine, bir olayın bir olayın ortaya çıkaracağına veya bir kişinin davranışlarına olan inanç olarak tanımlamıştır. Luhman ise, bir kişinin, karşı tarafın adil, ahlaki kurallara uygun ve öngörülebilir biçimde davranacağına olan inancı olarak tanımlamıştır. Heimovics’a göre güven bireyin, başka bir bireyin ya da grubun özverili veya faydalı olacağına ilişkin beklentisidir.

Güven sosyal sermayenin unsurlarından biridir ve konu ile ilgili yapılan çalışmalarda sıklıkla kullanılmıştır. Sosyal sermayenin koşulu ve olarak vurgulanması açısından önemlidir.
Sosyal sermaye çalışmalarının öncüllerinden Coleman ve Putnam, güveni sosyal sermayenin temel bir unsuru olarak tanımlama konusunda fikir birliği içerisindedirler. Bourdeiu’de örtülü bir şekilde güvene vurgu yapmaktadır. Fukuyama ise güveni sosyal sermayenin ana unsuru olarak konumlandırmıştır ve sosyal sermayeyi, “bir toplumda veya toplumun belli bölümlerinde güvenin hüküm sürmesinden doğan kapasite” olarak tanımlamıştır. Prosak ve Cohen güveni sosyal sermayenin merkezine yerleştirerek, sosyal sermayenin makul bir güven düzeyi olmadan var olamayacağını ifade etmişlerdir.

Sosyal sermaye, literatürde genel olarak güven, karşılıklılık, ağlar, birlikler, birlik veya grup üyeliği, normlar ve ortak faaliyet kavramlarına dayalı olarak tanımlanmaktadır.

Baz araştırmacılar güvenin farklı biçimlerde ortaya çıktığını belirtmişlerdir. Ve güveni şöyle sınıflandırmışlardır:  Genel güven, herhangi bir kişinin diğerlerine olan genel güven eğilimini temsil eder. Kişiliğe dayalı güven, liderlerin veya diğer kişilerin kişisel özellikleri açısından sahip olduğu güvenilirlik düzeyini ifade eder. Sürece dayalı güven, başkalarıyla tekrarlı olan ve süregelen etkileşimlerden kaynaklanır ve büyük ölçüde karşılıklı bir yapı taşır.

Sosyal sermaye açısından güven iki farklı şekilde ele alınmaktadır. Birincisi özel güven- genel güven, ikincisi ise narin güven – dirençli güven şeklindedir.Özel güven, bireylerin  işbirliği girişimlerinden ve yakın çevresi ile sağladığı tekrar eden etkileşimden doğan günedir. Genel güvenin ise topluluk içerisinde sosyal etkileşim ve işbirliğini olanaklı hale getiren sosyal bir tutkaldır. Bu sebeple sosyal sermayenin ana göstergesi niteliğindedir.

Bununla birlikte Eric Uslaner’in güveni sınıflandırma biçimi daha çok kabul görmüştür. Uslaner güveni üç çeşit olarak ele almıştır: 

Stratejik Güven: Akraba arkadaş gibi birbirini iyi tanıyanların iletişim ve etkileşiminden doğan güven.
Ahlaki Güven: İnsanları tanımaktan bağımsız şekilde, onların da belirli normlar düzeyinde ve ahkaklı davranış sergileyeceklerine dair beklenti.
Sistem/Kurumlara Güven: Newton’un, politik güven olarak adlandırdığı ve siyasal kurumlara olan güveni ifade eden yaklaşımına benzer şekilde, Uslaner, sistem ve kurumlara güven olarak formüle etmiştir.