Yabancılaşma
Ali Açıkgöz
Yönetim Danışmanı
Yabancılaşma için, sosyolojide en sık kullanılan terimlerden biri olduğu söylenebilir. Kavramı ilk kullananlardan biri olan Hegel, ruhun ötekilik duygusuna gönderme yapar. O’ndan sonra kavramı en çok ele alan Marx’tır. Marx kavramı daha çok ekonomik düzlemde incelemiştir[1].
Marx yabancılaşmış emek kavramından söz eder. Marks’a göre işçi ne kadar servet üretimine katkıda bulunursa kendisi de o kadar yoksullaşır. O’na göre emeğin ürettiği nesne, emeğin karşısına yabancı bir şey olarak çıkar. Nesneye sahip olmak öylesine bir yabancılaşma olmuştur ki, işçi ne kadar fazla nesne üretirse o ölçüde az kısmına sahip olabilir ve kendi ürününün egemenliği altına o kadar girer[2].
Kavram olarak yabancılaşma; bir şeyin veya kimsenin bir başka şeyden veya kimseden uzaklaşması ve onlara yabancı hale gelmesi durumu[3], bireyin dünyadaki nesnelerden, insanlardan ve insanların düşüncelerinden ayrı olma durumu olarak ifade edilebilir[4]. Başka bir ifade ile öznenin ötekileşmesi eylemidir[3] Tanımların çoğunda, yabancılaşmanın bireyin, daha geniş sosyal dünyadan veya kendinden uzaklaşması şeklinde ifade edildiği söylenebilir[5].
Yabancılaşma bireyin kendisinden uzaklaşmasına sebep olan, bireyin ve yaşamının olağan sistemini değiştiren ve zayıflatan bir durumdur. Bu durumda birey kendi doğal halinden, ürettiklerinden, sosyal ve toplumsal çevresinden uzaklaşma eğilimi içine girer[6].
Örgütsel yabancılaşma, endüstri sonrası toplumun en yaygın olgusudur ve hem özel sektörde hem de kamu sektöründe yönetim kademeleri yabancılaşmaya karşı sürekli bir mücadele içindedirler[7].
Melvan Seeman yabancılaşmayı sosyo-psikolojik bir olgu olarak ele aldığı çalışmasında anomi üzerinde durmaktadır ve yabancılaşma ile anomi arasında bir bağ kurmaktadır. [8].
Seeman’a göre yabancılaşmanın beş boyutu bulunmaktadır. Bunları şöyle sıralamıştır:
- Güçsüzlük
- Anlamsızlık
- Kuralsızlık
- Topluma yabancılaşma
- Kendine yabancılaşma
Güçsüzlük, kişinin beklentilerinin kişi tarafından belirlenememesi ve bu konuda kişinin hiçbir şey yapamama düşüncesi olarak belirtilmiştir.
Anlamsızlık, kişinin hayalleri konusunda umutsuz olması durumu olarak ifade edilmiştir. Kuralsızlık; kişinin amaçlarına ancak toplumsal kuralların dışına çıkarak ulaşabileceği anlayışı olarak ifade edilmiştir.
Topluma yabancılaşma; toplumca değer verilen inanç ve amaçların kişi açısından anlamlı olmaması şeklinde açıklanmıştır.
Kendine yabancılaşma ise; kişinin belirli bir davranışının, geleceğe dair beklentileri ile uygun olmaması, bu beklentilerinin farklı davranması biçiminde ele alınmıştır[9].
Kaynakça İçin: ali@netika.com.tr